5 Mart 2014 Çarşamba

Göz Artığı

Adam huşu içinde, sigarasının bittiğini bile fark etmeden geçmişine baktı. Geçmişine baktı, öyle ya, ne bulmak istediğini tanrı bilirdi. Onun geçmişi yaşamadığı günlerden ibaret, varla yok arasında sıkışıp kalmış alçak bir günah gibiydi ama parlamazdı. Oysa diğer insanların günahları nasıl da parlardı gözünde.

Adam sersemlik abidesi bakışlarını ömründe gezdirdi erken ölen bir delinin. Yüzündeki çizikler hangi savaştan kalmaydı bilemedi. Bilemezdi zaten hangi savaşın sonunda bu kadar erken ölebileceğini bir delinin. Adam bütün bakma kurallarını alt eder gibi geçmişine baktı. Geçmişine baktı, öyle ya, ne olduğu bile belli olmayan bir yıkıntı karşıladı onu. Aslında hiç yaşamadığı birkaç gün karşıladı, kurmayı bile hayal edemediği hayalleri karşıladı. Altıncı ölümü gerçekleşmiş, üçüncüden sonra rutine binen, geç gelmiş bir bahar ve geç düşünülmüş bir çiçek açma töreni sandı kendini. Belirli olmayan aralıklarla ölen bir bahar nasıl severse çiçekleri, o da kendini öyle sevdi. 

Adam ipsiz sapsız sözcüklere kilitledi kendini. Önceleri anlaşılmak istemediğini düşündüğü için yapardı bunu ama zamanla kontrolden çıktı. Saçma sapan cümleler kurdu, cevabı olmayan sorularda hayatın anlamını aradı, kendine yanıltıcı cevaplar verdi. Sonunda kendi kendini bile anlayamaz hale geldi. Derken zamanla arası bozuldu, vakitlere güzel düşmanlıklar geliştirdi. 

Üzerinden yıllar geçti, trenler geçti, beygirler, vedalar, açlar, toklar geçti.

Adam, kendini kilitlediği sözcüklerin içinde boğuldu. Çok kontrolsüz bir ölüm oldu onunki. Tanrısının bile haberi olmadan, geçmişindeki yıkıntıya gömdüler. Bir daha kimse onun kadar aceleyle sigara içmediği halde, bahar yüz seksen dokuzuncu ölümüne hazırlanıyordu.