23 Haziran 2015 Salı

BAKIŞMAK VE SU

Ölmek yeğdir” diye bağırıyordu “Olacaksa senin her şeyim”
    Ekho başka bir şey söylemedi: “Senin her şeyim”
                           Publius Ovidius Naso/ Narkissos

prensler kurbağaya dönüşürken tüm aynalarda
tek bir çıt: ovada çırpınan sese rağmen
dağınık yüzler sularda görüldü

ama sana nasıl anlatırım bir sesin bir yüze çarptığını
dağılıp gittiğini sonra düzlükte nasıl anlatırım
ovaya kendini serip taze bir avcının
son sözcükte nasıl yankılandığını sonra
yalnız saçlarını kurtararak rak... rak.. rak.

artık en yakın suya gitmeyi nasıl da biliyoruz
belki hiç öğrenemezdik kendimizi tanımasak
bir gözün kendine rastlayınca derinleştiğini
bir bunu bilmiyoruz güzellikler eskirken

derken bir yüz bir yüzü öldürüyor ve 
nergisler devam ediyor suyun bittiği yerden

20 Haziran 2015 Cumartesi

RENK

çocuk oturmuş çiçekler diziyor kalifiye çiçekler
bahçesinde babalar götürmesin diye toprağı
   -biz bu rengi en son doğarken gördüydük
    ölüm susarak, gürültüyle bazen
    dünyanın bütün evlerinde dolaşmaktayken

her sokak içimizden gitmek için bir neden
bulunca bir bahçeden dünyaya açılan çiçeği
çocuk dar sokaklara gök resimleri çizerdi
   -dağılıyor betonda bilyeler ve beyinler
    toprakta renklerin yalnız adı kalıp da
    babalar bir ölüyü elleriyle beslerken

renkler bize her zaman yırtılarak gelirdi
hiçbir yüzü kendisinde kalmayınca çocuk
bu yüzden geceye bakıyor yırtılan renklere
   -sancılar yara bantları ve bazı şarkılar
    sonra içinden geçtiğim gecede bu yüzüm
    biraz daha kalabilir mi bende?

Gece vardır şimdi bir renk olarak
gece bir renk adıdır hem öyle 
iki rengi karıştırmakla da bulunamaz
gece vardır şimdi bahçelerde onların üzerinde
dünya denen yıkıntı dönüşünü tamamlarken
çocuk durup izlerken bir boşluğun dönüşünü
ölümüzü isteyen akbabalar gibi dönüşünü hem de
   -gece var şimdi nefti ya da lacivert
    bahçemde babalar toprağı götürmesin diye
    geceyle aramda bir çiçeğin düşü var

9 Haziran 2015 Salı

İHBAR VE MUHBİR VE ZANGOCUN ÇOCUKLARI

ey altı üstü beş metre çaputlar
ve kimliğinden bunalan insan yarımları ey!
-kötü gömlekler giyip güzel kadınlar kuranlar da-
kara geceden bize kalan yük ne denli yükse
sevişirken asla ve asla ölümü düşünmeyiniz
-sayfaları kirletirken de!

bizler ki biliyoruz
her gece çok düz yollardan nefes nefese geçerken
ömrümüz bir maviliğe ve bilinir sarhoşluğa sunuldu
hem geçerken bir çaputu altı üstü beş metre
geç düşünülmüş çiçek açma törenlerinde 
tanrısını kesecek zangoca ömrümüz

çünkü bir şehri üç yerinden bildik gecelerce
çünkü bir şehir her gece üç yerinden bölündü:

I. İhbar
kanından gayrı bu sokakta elleri ve ayakları ve belaltı 
sorgularda bakışları bulunan insan kırıkları ey!
-güzel yalan söyleyip dosdoğru dövülenler de-
turnaları gözünden vuranlar elbet sizi de
sizi de vurdular sonra ve hem de her gece!

Çok ağır bir kent -surlarından taşacak dediğimiz-
eyvah ki gün batırırken arka bahçelerinde
kanın kırmızı esareti bilekten çıkasıyadır
bırakmayalım çıksın

kramplarla bir andığımız şu yakın yüzyıl resimlerinde kolbaşının
yine de şahlanan iğdiş kır atları bir öndekinin ensesinden 
tanınırmış tanınsın

işte haber geldi yukarıdan ölüme içkin
ne kadar tamlama varsa hepsini birden öğreneceğiz
II. Muhbir
“- sayın padişahım muhbir
denizin altındaki bandolar da çalıyor muydu?”*

güzel kokular için yanık kalpleriyle sokaklarda
geceye ve şiire bıçaksız girmeyen insan parçaları ey!
-yanık resimlerden türlü yaralar edinenler de-
az bilinen bir sualtı tarihçisi demişti bir eylül'de:
-işte bu öyle bir gemidir ki batışından anlarsın-

aşağı yukarı ölümlü nakaratlar giyinip şarkılarda
avuçiçlerinin boşluğuna dair kuşlar sevenler ey!
bir zamanlar toplu boğulmalara vurgu adına
tımarhanelerle meyhaneler karşılıklı yapılırdı

“- ama şurasını unutuyorsun hep
boğuldukları zamanki yaşlarıyladır çalgıcılar”*

III. Giyorintin-tin
işte bu durumda geceönlerinde isli bir keman gibi
bu durumda geceiçlerinde ateşlerin tütün ihtiyacı gibi
dünyanın bütün şaraplarına göz diker gibi

şimdi bu durumda ben ben olarak buradayım ve yokum
artık sivildiğim savaşlara
siz de pekala burdasınız ve yoksunuz: 
sevgili tanrısı çıplaklığın
insan var mıdır?

*: Ece Ayhan/ Denizin Altındaki Bandolar

Akatalpa Haziran 2015/ sayı: 186