30 Ekim 2014 Perşembe

VAHİMLER GÖÇÜ

“…oysa seni sevmem toplumu meşru kılar
ve gitmen beni dile indirger sevgilim…”
                                           ah muhsin ünlü*

Ruhuma yakaran saf şarkıyı söyledim: seni
korkutan eski ezanların sabahında
köpekler iyi birer şirk cambazıdır

Hiçbir tebessüm
sana sokak lambası tınısıyla seslenmemişken
ben şehrin yağmurlu halini
gözlerinden ezberledim
sonra insanlığa güz gözüyle baktı siyatik ölü
sevici bir şüpheli gözüyle
artık gideceksek bile adı firar olmasın

Tanrıya küfürlü bir duadır doğmak
kendime sakladığım bu sırrı
hayata ve kadına hapsederken
ölmek tanrıya değildir en çok
ölmek parmak uçlarımda

Gidiyorum bu*
söz son durak
kılların kerametinde
götümden yön bularak


Ekim ikibinondört/ Ahval Fanzin/ Sayı:5

TOPRAK VE İLHAK

I. üstelik ben bu morga yeni girdim
tenimin sıcağını yazlarda yitirdim

dolunayı doğrular gibi bakıyor çayımdaki bardak
durup bir nehri bende bitiriyor
sigaramı öper gibi içiyormuşum bu beni güldürüyor
beni güldürüyor bazen gözlerimdeki toprak

II. üstelik ben yağmura şirk koşmak konusunda
oldukça iyiydim

hangi duaya başlasam sırtım biraz kambur
ve pürçıplak ölmek durur asfalt özünde
benim katran gözlerim bakmayı öğrenip
utanç içerikli cesetim ayıp tasarlarken
üzerime yakışmayan bir tanrıya
amin mi demeliyim?

III. üstelik ben insanlar ve cesetleri ayırt edemez
hayaller ve kırıkları iyi bilirdim

hangi cehennemde budansam ırzım biraz zehir
bu kadar şehir için bak çok dar atlaslar
dağınık bir ölümle elden bu kadarı gelir:
zaman yürütmeye yarayan türlü gövde ve oyuncak
gecenin ergen saatinde dişimdeki kuş izleri
çarmıhtaki beni tanrıdan korumak için ancak

IV. üstelik ben sizin bilmediğiniz saatlerde
burnuma uygun çiçekler dikerdim
ve dört yanım 
ve dahi dört yanım 
yaprak yitiminin o acıklı tortusu

Nisan 2014

Ekim ikibinondört/ Akatalpa/ Sayı: 178