Mesela bir fotoğraf da tam
ortasından kessin diyedir tüm zamanları. Her şey böylesine
alışılmadık "öncesi ve sonrasına" bölünürken
oluyor yine her şey; İnsanlar o zaman işe gidiyor, o zaman işten
dönüyor, o zaman savaşlar oluyor, o zaman bebekler doğuyor, o
zaman, o zaman... Hani "öncesi ve sonrası" kavramı
kabul edilebilir bir değişim bildiriyor ama işte bu değişimin
sürekli ve içimizde ve bizim aleyhimizde olduğunu kabul etmek
biraz güç. Yani merkezinde bulunduğum bir zaman ve bu zaman benim
hep karşımda, bana zarar vermek için var. Tüm savaşlardan ben
mağlup çıkıyorum, hep benim çocuklarım öldürülmüş, fazla
mesaiye ben kalıyorum ve paramı alamıyorum.
Ortasından ikiye kesilmiş
bir zamanın uçlarında bir fotoğrafın izi var. Bir fotoğraf ne
kadar keskin olabilir demeyin, bir fotoğraf çok keskin olabilir.
Çünkü zaten bir fotoğraf zamanı kesip kendine bir yer bulsun
diyedir. O kesikten boşluğa yuvarlanmayacak kadar şanslıysan
yolun devam ediyor. O boşluktan yuvarlanmak şiirin ta kendisi.
Güzel koksun diye ortalık,
bazen kalbimi yakıyorum. Ve güzel koksun diye ortalık,
mandalinalar kendilerini... Ama hepimiz bir gün, fotoğraflardan
oluşan dev bir yangına ellerimizi uzatıp, ellerimizden
başlayacağız yanmaya. Zamandaki tüm kesikleri bir bir küllerle
doldurup, üstüne oturmuş sigara içerken fotoğraf çektireceğiz
yine yakmak üzere. Bunları hep yapacağız!
Yani ki bir fotoğraf tam
ortasından kessin diyedir tüm zamanları. Her şey "öncesi ve
sonrasına" bölünürken düşünülmesi gereken ilk şey:
öncesi mi iyidir, sonrası mı?