11 Şubat 2014 Salı

Ben ve Tam Yüz Seksen Dokuz Günahkar

Gecenin dibinde bir yerlerde ben ve tam yüz seksen dokuz ilham perisi el ele verip yazdık. Nasılsa yerin de göğünde tüm katları bizim. Nasılsa elmayı ben yemişim. Hem dedim hazır elim değmişken, yani hazır günaha girmişken; yazayım. Dedim, bunu da yapayım sonra nasılsa içkiyi de sigarayı da bırakacağım. Ben ve tam yüz seksen dokuz melek el ele verdik ve günahların en büyüğünü işledik: yazdık. Hem dediler, ben zaten günahkarmışım, elmayı da ben yemişim. Sonra dediler, hazır günahın bini bir para, yaz. Bari günahların bir işe yarasın. Hem içkiyi de bırakacaksın.

O gece ben ve tam yüz seksen dokuz şeytan çok sağlam bir parti ayarladık. El ele verdik ve sabaha kadar yazdık. Ama günahlar havada uçuşuyor, elini atsan günaha denk gelir yani, o derece. Görmeliydiniz.

Kısa bir an için de olsa aklımdan geçmedi değil: "Ben bu günahları sıradan, hatta zaruri eylemler haline nasıl getirdim? Yani ben böyle pervasız olmayı nasıl becerdim? Ben daha düne kadar sadece ellerine bakıp saatlerce boşluğu izlemeyi bilen bir adamdım, nasıl oldu da böyle oldu?" Sonra bütün bunları bir kenara bıraktım ki hala bıraktığım yerde dururlar. Bir dokunsam sağır edecek işiteceğim esaslı küfürlerin yankısı. Hem diyorum, ben günahkarım ama içkiyi bırakınca görün siz beni.

O gecenin ta en dibinde ben ve tam yüz seksen dokuz parça porselen yemek takımı, oturduk yazmaya başladık. Ama var ya nasıl ateşli yazıyoruz. Hiç durmuyoruz. Gözyaşlarımız günahtan nehirler olup akıyor ayaklarımızın dibinden. Günaha doymadık. Yazdık da yazdık. Zaten içkiyi de bırakacaktım.

Sonra ben ve tam yüz seksen dokuz tane biber gazı fişeği birbirimize bakıp aynı anda aklımızdan geçirdik: "Ağlamak bir yönüyle insanları kaynaştıran, bir yönüyle de harekete geçiren bir eylemdir." Sonra da kafa kafaya verip yazmaya başladık ki sorma. Ama nasıl yazıyoruz... Günah paçadan akıyor öyle böyle değil.

Ben ve tam yüz seksen dokuz sayfalık bir kitap baş başa kaldık sonunda. Dünyanın doğuşuna da tam yüz seksen dokuz gün kalmamış mı? Biz üzüldük tabi. Biraz da sinirlendik. Epey küfrettik, bağırdık çağırdık, kırdık, yaktık, döktük falan ama sonra biraz sakinleşir gibi olduk. Mesela ben ve tam yüz seksen dokuz tane kuş, gittik, eflatun dağlardan lacivert sağanaklar getirdik ellerimizi yıkayalım diye. Kolay mı o kadar günahın kirinin pasının çıkması? Sonra ben ve tam yüz seksen dokuz tane yıldız, o sağanakları yolda düşürmeyelim mi? Aksilik işte. Günahlarımızın kiri pasıyla kaldık öylece.

Sonra dünya doğdu tam yüz seksen dokuz sancılı günün sonunda. Sonra da ben içkiyi bıraktım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder