Aniden bir şarkı çalıyor. O kadar aniden ki asırlardır çalıyormuş hissine kapılıyorsun. Bunun bir ileri evresi de şarkıyı içselleştirmek. Hatta bazıları çalan şarkıyı, bir önceki hayatında kendisinin yaptığına emin. Sözleri aniden başlayıp aniden biten bir şarkı bu. Adamı şok ediyor.
Bu ani hislere, en son bir kadına aşık olduğunda rastlamıştın. Nasıl da aniden aşık olmuştun. Sonra aniden ona dair bir şeyler karalarken bulmuştun kendini. Çok ani şeyler. Öyle ki, hiç gelmeyişi ve hep gidişi de bir anda olup bitmiş gibiydi. Anlık hisleri bir olay örgüsü içinde yaşadın aslında. Sonra olaylardan, saçma anlardan saçma kareleri kazıdın zihninin çok saçma bir köşesine. Bunlara anı dedin.
Zaman, senin dışında bir yerlerde akıp gidiyor. Sen bu hızın ötekileştirdiği modern zaman yalnızısın. Modern zamanlarda yalnızlık bile yoruyor nitekim. Vahşi bir kalabalık, şimdi senin bilmediğin bir yerlerde yaşıyor. Artık hiç bilmediğin bazı şeyleri hiç öğrenemeyeceğini de anlıyorsun. Sonra bakıyorsun ki, anı diye zihninin köşelerine sıkıştırdığın olay parçacıkları, bir başkasınınmış gibi oluyor. Bir başkası değilse bile, bunları yaşamış olamazsın. Bunlar senin önceki hayatından kalma. Sonra inanıyorsun: aniden çalan o şarkıyı da sen bir önceki hayatında yapmıştın. Ruh göçüne inanmıyorsun üstelik, kutsal kitaplara inanmadığın gibi.
Senin bu zamanda yerin, uzak bir kuş ötüşünün yansımasıdır. Ya da sen bu zamanda, uzak kuş ötüşlerini çalmışsındır.
Haydi, kalk da yerine yat.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder